Bir akşam, tanımadığımız bir adadayız. Nasıl oldu bilmiyorum ama bir anda birbirimizi kaybettik. Sürekli yolumu şaşırıp çıkmaz yollarda buluyorum kendimi. Sesleniyorum ama sesimi duymuyor. Şarjı mı bitti? Gitti mi acaba, ama gitse haber verirdi herhalde diye düşünmeden edemiyorum. Sonra yüksek kayalıklardan aşağıya denize bakıyorum, içimde bir yandan keşfetmeye devam etmek isteği süre geliyor. Aşağıda, minik bir kayalıkta bir keçi duruyor, yanına gitsem tepki verir mi acaba? Neyse biraz daha etrafa bakayım, diye gezinirken uzaktan tiz bir ses duymaya başladım. Sesi takip ederken ona gittikçe yaklaştığımı hissettim ve buldum sonunda arkadaşımı. Kör bir noktada mahsur kalmış meğer. Nasıl yaklaşsam da, yardım etsem derken ben de aynı yere düştüm. Takılı kaldık, yok çıkış. İkimizin de şarjı bitiyor. Bizden başka da kimse yok bu garip adada. “Bu gecelik bu kadar yeter mi?” diye soruyorum. “Yeter.” diye cevap veriyor.
Vedalaşıp Oculus Quest gözlüklerimizi çıkarıyoruz ve kendi evlerimize, gerçekliklerimize geri dönüyoruz.
Ofis, evlere taşındığından beri ekip olarak bazen hep beraber bazen ise birkaçımız bir takım sosyal VR ortamlarında düzenli olarak buluşmaya başladık. Her hafta farklı bir platform deniyoruz. Bu keşif gezilerinde amaç hem kişisel merakımızı beslemek hem de kendi geliştirdiğimiz sosyal platformlar için bilgi ve deneyim dağarcığımızı genişletmek. Adada mahsur kalma hikayemiz gibi her hafta garip, eğlenceli, saçma, rahatsız edici, keyifli... Çeşit çeşit hisler yaşıyoruz. Anılar ve deneyimler biriktirmeye devam ediyoruz. Her ne kadar yeni bir konu gibi duyulsa da benim sanal ortamda sosyalleşme ve özellikle sosyal VR konusuna derinlemesine araştırmalarım yaklaşık 2-3 senedir sürüyor. Garage Atlas Tasarım ve Teknoloji ekibi olarak uzun bir süredir dijital ve fiziksel ortamlar için geliştirdiğimiz ürün ve projelerin içerisinde sosyal platformlar benim özel araştırma alanım. Kullanıcıların kendi ihtiyaçlarını oluşturduğu, sürekli kendini geliştiren dinamik ortamlar tasarlamak bizim için fikri aslında çok öncelere dayanan, heyecanlı bir çalışma alanı. İnsanı olabildiğince anlamak, farkında olduğu veya olmadığı her tür ihtiyaçlarını karşılayabilmek, onlara eksiksiz bir deneyim hazırlamak bizim her zaman önceliğimiz olmuştur. Biraz önce de bahsettiğim gibi sanal ortamda sosyallik yeni bir konu veya pandemiden dolayı da türemiş bir kavram değil. Yaşınıza göre Mırc, ICQ, Msn Messenger, itiraf.com, yonja bir dönemin yıldızları veya öncesinde çevrimiçi Chat Room’ lara bir şekilde denk gelmişsinizdir. Yıllardır kullandığınız e-mail adresleriniz, Facebook’larınız var. Sadece birkaç hafta gibi kısa bir sürede aklımıza gelmeyecek türden imkansızlıklarla karşılaştık, hep beraber elimizdeki cihazlara ve uygulamalara yüklendik ve müthiş bir hızla kendimizi onlara, onları kendimize adapte ettik. Pandemi başladığından beri kafelerde, parklarda değil, görüntülü görüşmelerde ve hatta Instagram canlı yayınlarda buluşuyoruz. Günlük hayatımızda kullandığımız birçok uygulamaya artık yeni bir bakış açısıyla ele alıyor bambaşka kullanımlara, yeni sosyal düzene evriliyoruz. Bugün çoğunuz “online dating” uygulamalarında tanıştığınız insanlarla arkadaşlık kuruyor, açık sosyal medya hesaplarınızdan insanlarla özel veya profesyonel hayatınızı paylaşıyor, kanallarınızdan takipçilerinize sesleniyor veya en basitinden twitter’da yorum atıyorsunuz. Artık bir masada oturan arkadaş topluluğunun aynı anda telefonları ile ilgileniyor olması, teknolojiden doğan asosyallik anlamına gelmiyor. O ekrandan duygusal, entelektüel veya profesyonel etkileşim alıyor veya paylaşım yapıyoruz. İnsanlara temas etmek, illa ki onlara fiziksel olarak dokunmakla sınırlı kalmıyor. Bu, tartışmalı bir konu mu? Evet. Hemfikir olmayanlarınız vardır ama şu kısmı kesin, bireylerde sosyallik kavramı “sosyal/ asosyal” ve sosyalleşme yöntemleri “tokalaştı/el salladı” gibi iki şıklı cevaplardan oluşmuyor.
Second Life
Web sayfalarındaki etkileşimi scrolling den öteye geçiren ve 2000’li yılların başında sanal platformlarda sosyalleşme mevzusunu müthiş bir yöne çeviren uygulama ise Second Life oldu. Bilenler bilmeyenlere anlatsın. Kimileri hakikaten bu ortamda paralel hayatlar kurdu; orada işleri, evleri, dostları ve hatta aileleri oldu. Second Life ve sonrasında türeyen benzer platformlarda yaşam sürdüren kullanıcılara, bazı kesimler bilgisayar başında kaybedilen zamana yazık diyerek yaklaştı. Ama aslında çok farklı konularda keşif ve gelişmelere imkan tanıyan bir deneyim tahtası oldu bu uygulamalar. En çarpıcı boyutunu belki maddi, duygusal veya fiziksel engeller dolayısıyla fiziksel hayatı yeterince deneyimleme imkanı bulamayan insanlar yaşadı. Maddi veya manevi imkansızlıklardan seyahat edemeyen, insanlarla tanışma ve yeni deneyimler yaşama olanağı olmayan milyonlarca insan bu platformlardaki evrenlerde deneyimledi hayatı. Fiziksel engelli veya çeşitli psikolojik hassasiyeti olan bu insanlar sanal ortamlarda buluştu, kendi komünitelerini oluşturdu; oralarda gezdi, keşfetti, sevdi, mutlu oldu. Şimdi ise VR cihazları ve platformları ile bu konu ekran ölçeğinden insan ölçeğine taşınarak 3’üncü boyuta geliyor. Deneyimler artık fiziksel değil hayal gücünün imkanları ile kısıtlı. Sanal gerçeklik uygulama ve platformlarına birden fazla kullanıcının, gözlük takıp herhangi bir konumdan, eş zamanlı ve etkileşimli olarak birbirlerine erişim sağlaması Sosyal VR olarak tanımlıyoruz. Sosyal VR platformları sağladıkları sınırsız içeriklerle, patlamış mısırını alıp arkadaşınla sinema izlemek gibi sade bir eylemden, önceden ihtiyaçların için özenle tasarlanmış bir ortamda ortak çalışma yürütmek ve uluslararası bir konferans düzenlemek kadar detaylı bir yelpazede bizlere bir araya gelme olanakları sunuyor. 2 sene öncesine kadar sanal gerçeklik insanları bireyselliğe mi sürüklüyor, diye tartışılıyordu şimdi ise küresel salgının dünyayı eve kapattığı ilk haftalarda, sanal gerçekliğin sunduğu imkanlar sayesinde Oculus stoklarının tükendi. Son iki senedir VR sektöründeki hızla ilerlemenin de gözlüklerin konfor ve erişilebilirlik seviyesi yükseldi, bununla beraber sosyal oyun ve platformlar için alt yapı gelişti müthiş bugün aldığımız kararlarda rolü büyük oldu.. Elbette bu gelişmeler, fiziksel iletişimin yerini almak için gerçekleşmiyor. Ama bazıları için alacak. Kimilerimiz zaten zamanının çoğunu bilgisayar başında geçiriyor, kimilerimiz sürekli iş seyahati için yollarda, kimilerimiz ise evden çalışıyor. Yakın gelecekte bu araçları çok daha etkili hatta ön göremeyeceğimiz biçimlerde kullanıyor olacağımız aşikar.
Daha Akıcı Bir Deneyim
Buraya kadar size Yeni Sosyal kavramının geçmişini ve günümüzdeki uygulamalarından bahsettim peki bizi yakın gelecekte neler bekliyor? Eylül’de düzenlenen Oculus Connect 6’da lansmanı yapılan dikkat çekici 2 gelişmeden bahsetmek istiyorum. Bunlardan birincisi Oculus Quest’e gelecek yeni güncelleme ile VR kontrolcülerini bırakıp ellerimizi kullanabilecek olmamız. “Hand Tracking” yani el tanıma ve takip sistemi, 2020’nin ilk aylarında geliştiricilerin kullanımına açıldı. Quest şu anda kameralardan aldığı görüntüyü işleyerek insanların kendi ellerini sanal ortamda kullanmalarına olanak tanıyor.
Biz de birkaç ay önce “hand tracking” üzerine çalıştığımız “Serene” VR deneyimini Sonar +D etkinliğinde Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde katılımcılara sunduk. Gözlemlediğimiz o ki insanın fizyolojik ve duygusal alışkanlıklarına yakınlaştıran, kullanım kolaylığı ve keyfi sağlayan her teknolojik gelişme, sanal gerçeklikle ilgilenen insan sayısının artmasına, ve VR kullanım sürelerinin uzamasını sağlıyor. Yine OC6’da lansmanı yapılan bir diğer konu ise Facebook Horizon oldu. Şu an beta sürümünde kullanıcı kabul eden Horizon, sınır tanımadan büyüyecek bir VR dünyası olarak kendini tarif ediyor. “Bir parçası olarak, olağanüstü biçimlerde keşifler yapabileceğimiz, oyunlar oynayabileceğimiz ve hatta bir şeyler yaratabileceğimiz bir dünya.” Merak ediyorum, çok yakında normal bir günüm sabah Garage Atlas VR’da ekip toplantısı ile başlayıp, iş molasında Horizon’da annemle görüştükten sonra gece arkadaşlarla Bigscreen’ de film izleyerek mi geçecek? Bugünlerde büyük bir kısmınız evden çalışmanın, seyahat engellerinin, yakınlarınızı yüz yüze görememenin imkan ve imkansızlıkları ile karşılaştınız. Üç boyutlu, renkli, derinlikli, dekorasyonlu odalarınızda, iki boyutlu ekran yüzeylerinden hayatı ve işlerinizi idame ettiriyorsunuz. Peki,siz de insanlarla dikdörtgen kutucukların ötesinde görüşmek istemez miydiniz? Yazar: Burcu Doğru
Editör: Lalin Keyvan
Danışman: Burçin Gürbüz
Comments